Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Posts Tagged ‘Dua’

Ruh varlığı Ankebut Kur’an-ı Kerim’in sembolik analizini yapıyor.

İbrahim Suresi

35- İbrahim şöyle dediği zaman: “Rabbim! Bu şehri emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!”

36- “Çünkü onlar insanlardan pek çoğunun sapmasına neden oldular, Rabbim, şimdi kim bana uyarsa o bendendir.  Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, çok esirgeyensin.”

Hz. İbrahim’in duasında, her istediğinizden veren Allah’ın, isteklere karşı duyarlılığı ve merhametine işaret var. Hz. İbrahim öyle bir dua ediyor ki, şimdi birisi aynı durumda aynı duayı etse, insanların hemen hepsi komik bulur ve o adamın deli olduğuna inanırlar. Çünkü Hz. İbrahim en sevdiği varlığı olan oğlunu ve en sevdiği hanımı Hacer’i çölün ortasına, bir duayla, sadece kalben ve lafzen ettiği bir tek duayla bırakıyordu. O, Allah’a güvende yani tevekkülde en dorukta olanlardandı. 

Duanın gerçekleşmesi için Hz. İbrahim’inki gibi tevekkül mü gerekiyor?

Tevekkülün yanında tam inanç, yoğun istek gerekir. İstenen şey “olursa olsun, olmasa da olur” gibi bir alt yapıdaysa gerçekleşmesi pek mümkün olmaz. Ya da istenen şeyin, “bunun gerçekleşmesi imkansız ama ben yine de isteyeyim, belki olur” düşüncesiyle de gerçekleşmesi mümkün değildir. Dua, inanç, yoğun arzu ve tam tevekkülle tekamül eder. Hz. İbrahim kendine ve ailesine dua etmekle kalmıyor, kendinden sonra gelecek nesline, anne ve babasına hatta ona karşı gelenlere dahi dua da bulunuyor. Nesline ettiği duanın neticesi olarak kendisinden en temiz nesil gelişiyor ve o nesilden de Kainatın efendisi Hz. Muhammed dünyaya geliyor. O çok geniş kapsamlı bir duada bulunuyor. Bu dua bize bir örnek olarak sunulmuş. Oysa insanlar genelde isterken bir tek şeye saplanır. Bir otomobil, bir ev, bir evlat vs. isterler, duayı mümkün olduğu kadar dar tutarlar. İnsan sanır ki dar kapsamlı duanın gerçekleşmesi daha mümkün.  Oysa tam tersi doğrudur.

 

Neden peki?

 

Dar kapsamlı dua az kişiyi ilgilendirir. Bu yüzden gücü de dardır.  Ne kadar çok kişiyi ilgilendiriyorsa o kadar güçlüdür. Bir de şu var. Dua gerçekleşmese de duanın kapsadığı kişi sayısı kadar duanın niyet sevabı vardır. Genetik olarak bu istek taşınacak ve bir zaman ve mekan bileşiminde gerçekleşecektir.

Mesela ben bütün insanlığın barış ve huzuru için dua ediyorum. Tabii bu konudaki inancım çok zayıf kalıyor. Bir gün gerçekleşeceği kesin gözüyle mi bakmalıyım?

 

Bir zaman ve mekanda muhakkak gerçekleşecektir.  Fakat şunu da unutmayın, bu, olumsuz dualar için de geçerlidir. “Batsın bu dünya” gibi, “Allah topunun belasını versin” gibi beddualar vardır. Gelelim Hz. İbrahim’in duasının içeriğine. Hiç bir kötü ya da iyi etkinin olmadığı bir çölde “Bu şehri emniyetli kıl” diye dua ediyor. Ortada hiçbir şey yokken orasının bir şehir haline geleceğinden emin ve olmuş kabul ediyor. Bu duayı bir amaç için ediyor. Hz. İsmail, Hz. İbrahim’in oğluydu. Hiç şüphesiz O, sıradan bir çocuk gibi değildi. Bunu anlayan Hz. İbrahim oğlunun toplum öğretilerinden kirlenip tekamülünde eksiklik ya da gecikmenin olmaması için O’nu, kimsesiz ıssız yere getirdi. İyi bir nesil için emniyetli bir şehir ve  putlardan arınma istedi.

 

Bütün peygamberler dualarında itinalı ve duyarlıdır. Siyah güçlerin hakimiyet kuramayacağı bir emniyet, tekamül için vazgeçilmez bir unsur. Putlar, korkuların doğurduğu materyallerdir.  Kim Allah’dan çok veya O’na eşit bir şeyden korkuyor ya da seviyorsa o kişinin putu var demektir.

 

“Ateş Rahim” etkisinden uzak bir yerde oğlunun ve eşinin tekamülünü bekleyen peygamber, onları büyük tehlikeden korumuş oluyor. Oysa onları orada bırakıp gitmesi tehlike gibi görünüyor.  Çöl, susuz, kimsesiz bir kadın ve bebeği. Bu, bir acımasızlık, tedbirsizlik gibi görünüyor. Babalar, böyle davranmaya kalkarsa ne olur?

 

Biliyorsun ki peygamberlerin davranışları örnektir. Aynen uygulamak için değil, davranışın bize ne anlattığını anlamamız içindir. Çünkü O’nun sahip olduğu tevekkül derecesine ermeden aynen taklit edilmez. Burada sembole bakacağız. Bazen rahmani düşünce acımasız görünebilir. Oysa dar ve yoğun olan merhamet yani Rahim düşünce, sonuç olarak daha zor ve olumsuz şartları getirebilir. Yani dar açılı anlık merhamet, geniş ve ileriye dönük merhametle ters düşebilir. Örneğin savaşı ne Rahim ne de Rahman düşünce istemez ama bazen Rahman merhamet, savaşı kaçınılmaz görebilir ve fertleri ölüme gönderir. Evladını savaşa gönderebilen bir kadın Rahmanlaşmıştır. Ama “Niye ölsün onun yaşamaya hakkı var?” düşüncesi Rahimdir. İki düşünce de kendi açısından haklı ve ikisi de gereklidir. Burada anlatılan Hz. İbrahim’in Rahman düşüncesidir. Tekamül için Rahman düşünce şarttır. İnsanlar sadece Rahim düşüncede takılıp kalırlarsa tekamül gerçekleşmez. Bu ayetler buna işaret ediyor. Rahman düşünce geniş kapsamlı olduğundan, Hz. İbrahim kendine yani Rahman düşünceye uyanlara da uymayanlara da bağışlanma ve esirgenme istiyor.

 

37- Ey Rabbimiz! Ey Sahibimiz! Salatta devamlı ve duyarlı olsunlar diye ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem’inin yanında ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim.  Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.

 

Bu ayetin tamamen sembol anlatımına değineceğim. Salatta yani tekamül, olgunlaşma üzere olsunlar diye genetik kodunun birini alışılmışın dışında bir yöntemle yetiştirmek istiyor. Hz. İbrahim, daha önce insan aklına tohumun yani ilmin düşeceğini, insanın bunu sevgiyle (sembolde suyla) büyüteceğini ve böylece semeresine kavuşacağını biliyor. Hz. İbrahim oğulları olan İshak ve İsmail’in kapasitesini bildiğinden birini kendi terbiyesinde yani nebilik terbiyesinde büyütürken, İsmail’in genetik kapasitesi kendini aştığından onu Rabbin terbiyesine bırakmıştır. Tabii ki Rab, terbiyesini yarattıklarıyla verir.

………….

 

38-Ey Rabbimiz! Şüphesiz, gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilen Sensin. Çünkü yerde ve gökte olan hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz.

 

Bu ayette geçen aleni – açığa vurulan ve hafi-gizlenen kelimelerini anlamlandırmaktan başlamak gerek. Bilinçaltımız her şeyin olduğu Kitabımızdır.  Kimileri okur o kitaptan kimileri okuyamaz. Beynimizin beyaz hücrelerinde her şey var.  Bizim gizlediğimiz ancak kendi benliğimizden gizlediğimizdir; açığa vurduğumuz da kendimize öğrettiğimiz. İnsan Rabbiyle bağlantıdaysa o kitaptan bilgi edinme ihtimalini kapamamış olur. Eğer Allah’a inanmamak felaketindeyse gerçek ve öz bilgiyle ilişiğini kesmiştir. Duanın oluşabilmesi için bazı bilgi kodlarını açık tutmak gerekir. İşte burada “yerde ve gökte olan hiç bir şey Allah’tan gizli kalmaz” derken arz-yer, sema-gök kelimeleriyle bilinçüstü ve bilinçaltından bahsediliyor. Arz bilgileri dünyevi, sema yani beynin okuyamadığımız kısmı uhrevi bilgileri kastediyor.

 

Yalnız sormam gereken bir şey var.  Dua ederken zaten bildiğimiz gerçekler tekrarlanıyor.  Sadece Hz. İbrahim’in duasında değil pek çok Veliullah’ın dualarında da Allah’ın sıfatları anılıyor. Öyle dua ediliyor. Buna ne gerek var?

 

Bazı kanalları açıp duanın gerçekleşmesi için. Rab ancak bizim zihnimizdeki gibi muamele eder. Allah hakkında ne düşünüyorsan onu bulursun.  İşte bu yüzden Rabbı bütün eksik sıfatlardan tenzih etmek gereklidir. Şöyle deyip duaya başlasan mesela:  “Sen ne istesem vermezsin ama yine de şunu şunu isterim. Belki bu sefer bir şey verirsin diye bir ümit istiyorum.” Bu haliyle duanın gerçekleşme ihtimalini iyice daraltmış olursun. Çünkü sen Rab hakkında yanlış zan taşıyorsun. O’na iftirada bulunuyorsun. Dünyaya gelmen bir tarafa, nefes alman bile bir mucizeyken, her an seni yeniden halk ediyorken Rabbini cahillikle itham ediyorsun. Bundan kurtulabilmen için bunun başına gelmesi gerekir.  Bu Yüce Terbiyecinin kulunu tekamül ettirme yoludur.

 

Tövbe de, yapmadığım şey değil hani.

 

Öyleyse ne yapmak gerekiyormuş, Allah hakkında zihnini olumsuz düşüncelerden arındırmak, kötünün uzaklaşması için iyiyi zihne koymak.

 

39-Hamd, kocamış halimle bana İsmail ve İshak’ı bahşeden Allah’a özgüdür! Muhakkak Rabbim, duayı işitendir.

 
Duanın gerçekleşmesi için gerekli olan ikinci kanal açış da, Rabbin kendisine verdiği ve hamd ettiren, kişiyi imanda tatmine erdiren her ne ise onu anmaktır. Örneğin pek mümkün görünmeyen bir olay dua ettiğin zaman gerçekleşmiş ise dua sırasında bunun için bir şükürde bulunmak yeni duanın gerçekleşmesi için artırım sağlıyor. Dua kelimesi Arapça’da değişik bir anlam daha taşır ki bu davet, çağrı anlamı taşıdığından hayvan sağıldığında memede bırakılan süttür. Çünkü memedeki sütün tamamı sağılırsa süt azalır oysa yeni sütü davet etsin diye bir miktarı memede bırakılırsa aynı miktar veya daha fazla süt elde edilebilir. İşte bu yüzden ümide çağrı yapmalı ve daha önce kabul olmuş bir duayı duada anmalısınız. Bu ayette “alel kiberi-büyüdüğüm zamanda ya da büyüklük üzerinde” kelimeleri geçiyor. Mealde kocamışlık diye geçiyor oysa orada yaşlanmaktan değil yaşlılığın getirisinden bahsediyor. Bu da şu demektir ki erkek yaşlandığında tekamülünde ilerleme, büyüme olur ve bu genlere taşınırsa doğan çocuklar daha bilge olabilir. Demek ki yaşlılıkta çocuk sahibi olmanın başka bir avantajı var. Hz. İbrahim bunun için de şükrediyor.

 

”Rabbim duayı işitendir” diye yine bildik bir söz söylemesinin nedeni nedir?

 

Buradaki işitme başka türlü bir işitme, senin sandığın gibi değil. İnsanda yedi çakra, yedi enerji giriş yeri olduğundan tıpkı Ney’e benzer. Bu ney yalvarış çağrıları sırasında güzel nağmeler çıkarır. Dua çağrıdır. Rabbe sesleniştir. Bu seslenişin ruhsal boyuttaki nağmeleri ise kendisi duymasa da Rabbı tarafından duyulur. Güzel duygulara sahipseniz güzel nağmeler çıkarırsınız, çirkin şeyler varsa çirkin sesler. Kur’an’da en çirkin ses olan eşeğin sesine benzer nağmeler kınanıyor. Duanın kabulü için güzel nağmeler çıkması lazım.

 

40- Rab, beni ve zürriyetimi salata mukim kıl. Rabbimiz, bu duayı kabul buyur. 

41- Hesabın günü, beni, ana-babamı ve müminleri bağışla.

 

Burada öncesine ve sonrasına bir hat çeken Hz. İbrahim, ata geniyle zürriyetine bir kanal açıyor. İşte bu kanaldandır ki onun zürriyetinden Hz. Muhammed gelmiştir. Neslini hayırlı kılmak için ana-baba genlerini de temizleme gereğini duyacak kadar bilge bir peygamber. Bu duanın Hz. Adem’den kıyamete kadar nesline yapılmış bir dua olduğunu söylemek gerek.  İşte onun çektiği hat budur, bu duayla açtığı kanal bu kadar kapsamlıdır. Ana-baba mümin olmasa da dua edilir buradan anlaşıldığı kadarıyla. Çünkü “ana-babamı ve müminleri bağışla” diyor.  Ata genlerinin temizlenmesi için, geçmişten kanalın açılması için; ölmüş dahi olsalar ana-babaya bağışlanmaları için dua edilmesi gerekir. Ve tabii müminlerin tümüne. Böylece Hz. Adem’den bu yana gelen ve gelecek olan müminleri anarak duayı tekmil bir hale getirmiş. İşte size örnek bir dua. Evladına dua etmek istiyorsan ata genlerini anman gerekiyor.

 

Bu niye böyle biraz açıklar mısın?

 

Sen zaten evladına karşı merhamet taşıyorsun. Ona gen aktarımında bulunuyorsun, senin onun üzerinde hakkın var. Evlada yardım, onun senin hükmün altında olan sürecinde ona kazandırdıklarındır. Ama ona duada egonun payı vardır. Çünkü o senden bir parçadır.  Zalimler de evladını sevebilir. Bu sevgi evladın kendinden görülmesindendir. Rahmeti tamamlamak için sana aktarım yapan ebeveynine de merhamet taşımak zorundasın. Bu senin dualarının kabulü için gerekli. Çocuğunu terbiye, ana babaya hakkı söylemek, sana muhtaç olduklarında merhametle muamele etmek fiili dua şeklidir.  Eğer fiili duayı iyi yapmışsan kavli(sözlü) duaya geçebilirsin ve onlar üzerinde dualarının gerçekleşmesi muhtemel olur.  Her hizmetin bir bedeli vardır. Allah’ın verdiklerinin bedeli ödenemez olduğuna göre ancak karşılık sevgidir. Anne ve babanın Allah tarafından aldığı bir hediye olan evlada sevgisiyle anne ve baba sevgi bedelini ödemiş olur. Ancak bu defa hizmetin karşılığına borçlanan evlat olur. Eğer evlat anne ve babaya sevgi duyup göstermezse borçlu kalır. İşte bu borç altında kişinin duasında tıkanma olur. Eğer yanlışlık üzerindeyseler ve uyarılarına rağmen değiştiremiyorsan onların yanlıştan dönmesi için, eğer bu şansları da kalmadıysa yani ölmüşlerse, bağışlanmaları için dua bir yükümlülüktür.

Bir şeye daha dikkat çekmem gerek. “Ve tekabbel dua” kelimeleri “kabele” fiili Arapça’da kabul, öne almak, cevap vermek anlamları taşıyor. Üçünü birden ele alırsak, tekabbel derken “Rabbim, duamı kabul et, cevap ver ve onu öne al, önceleştir” deniyor.  Öne almak ne demektir? Siz dualarınızı edersiniz, kimileri kabul gördü gerçekleşti, kimileri boşa gitti sanırsınız. Oysa duaların hiçbiri yok olmaz. Onların gerçekleşmesi zaman ve mekana gönderilir. Bu dünyada gerçekleşmeyen ahirette gerçekleşir. Bu yüzden beddualara çok dikkat etmek gerekir.  Eğer bedduayı bir masuma etmişseniz o size çarpacaktır bir gün. Bu duayı öne al demekle duanın gerçekleştiğini bu dünya hayatında görebilmeyi sağlamlaştırmış olursunuz.

 

“Hesabın günü” diye bir günden yani bir devirden bahsolunuyor. Hesap, bir şeyin tahmini, zannıdır. Hesabın görüleceği gün, insan vicdanlarının taşıdığı ağırlıkların ortaya serileceği gündür. İnsan yaptıklarının cezasını yaptığı andan itibaren çeker. Hesap günü ise bu yükten kurtulma zamanıdır. İçteki acı ortaya çıkarılıp içteki hesaplaşma bitirilmelidir ki insan kendini karartan günahlardan arınabilsin. Kabir hayatı boyunca belirsizlik içinde kıvrananlar hesapla yenilenirler.

Read Full Post »